Yargıtay Kararı – Katkı Payı Alacağı Davası
T.C
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2014/670
K. 2014/4467
T. 18.3.2014
KAVRAMLAR
Katkı Payı Alacağı Davası
Katılma Alacağı
Mal Rejimi Seçilmesi
Yasal Mal Rejimi
Edinilen Mallar
10 Yıllık Zamanaşımı
Edinilen Malların Tasfiyesi
Değer Artış Payı
DAVA: M. I. ile A. I. aralarındaki katkı payı alacağı (katılma alacağı takdirde) davasının kısmen reddine ve kısmen kabulüne dair Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesi’nden (Aile Mahkemesi sıfatıyla) verilen 21.02.2013 gün ve 7/36 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili, duruşmasız olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 05.11.2013 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davalı A. I. vekili Av. İ. S. K. ve karşı taraftan davacı M. I. vekili Av. M. D. geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR: Davacı M. vekili, evlilik birliğinde davacının çalışarak edinilen taşınmaz ve malvarlığının çoğunun davalı adına kayıtlandığını, ayrıca davacının çalışma hayatından elde etmiş olduğu nakit birikiminin yatırım amacıyla yaklaşık 1993-1994 yıllarından itibaren Merkez Bankası Bursa Şubesi ile yaklaşık 1996-1997 yıllarından itibaren ise, İhlas Finans Bank Balıkesir şubesi hesaplarına davalı adına yatırıldığını açıklayarak, davalı adına Almanya’da bulunan malvarlığına ilişkin hakları ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davacının kazancı ile davalı adına açılan hesaplardaki davacının katkısı nedeniyle banka hesaplarının Euro olması halinde 200.000 Euro’nun Merkez Bankasınca uygulanan en yüksek faizi ile birlikte, TL olması halinde ise 333.720 TL.nin faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında verdiği dilekçelerinde talebinin mal rejiminin tasfiyesi sebebiyle katkı payı ve katılma alacağı olduğunu bildirmiş, 28.1.2013 tarihinde harcını yatırdığı dilekçesinde ise, taleplerini ıslah ederek mal rejiminin tasfiyesi ile katkı payı ve katılma alacağı olarak toplam 360.000 Euro’nun dava tarihinden işleyecek Euro’ya uygulanan en yüksek mevduat faizi ile birlikte, Euro olarak hüküm verilmesinin mümkün olmaması halinde ise, 200.000 Euro’nun asıl davanın açıldığı tarihteki TL karşılığı 333.720 TL.nin dava tarihinden itibaren yasal faizi, 160.000 Euro’nun ıslah tarihindeki karşılığı 379.680 TL.nin ise ıslah tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı A. vekili, davacının davasının asılsız ve mesnetsiz olduğunu, davalının evlilik öncesinde dahi Almanya’da çalıştığını, davacının kendi kazancını biriktirmeyip harcadığını, aksine davalının tüm birikimlerini kendisinin yaptığını, davacının sorumsuz davranışı sebebiyle kendi adına açılan hesaplardaki paraları yiyip bitirdiğini, davacının dilekçesinde açıkladığı üzere ortak edinilen malların 1/2 oranında adlarına tescil edildiğini, talebin hayatın olağan akışına uygun bulunmadığını, davacı adına da mal varlığı tescil edildiğini açıklayarak davarım reddini savunmuş, aşamalardaki dilekçelerinde ise davacının talebinin sadece katkı payına ilişkin olup bunun dışında mal rejiminin tasfiyesi isteği olmadığını bildirmiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile Merkez Bankasında davalı adına kayıtlı hesaptaki paranın 260.765,78 Euro’luk kısmının katkı payı alacağı olarak 200.000 Euro’luk kısmına dava tarihinden itibaren bakiyesine ise ıslah tarihi olan 28.01.2013 tarihinden itibaren Euro için Merkez Bankasınca uygulanan en yüksek faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili ile davalı vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Taraflar 20.09.1979 tarihinde evlenmişler, 27.04.2006 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 18.06.2010 tarihinde kesinleşmesiyle evlilik birliği son bulmuştur. TMK.nun 225.maddesinin 2.fıkrasına göre evliliğin boşanma ile sona erdirilmesi durumunda, eşler arasında mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle son bulur. Sözleşmeyle başka mal rejimi seçilmediğinden eşler arasında 01.01.2002 tarihine kadar 743 sayılı TKM’nin 170. maddesi gereğince mal ayrılığı, bu tarihten boşanma davasının açıldığı tarihe kadar İse, 4721 sayılı TMK.nun 202. maddesi uyarınca yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir.
Dosyada toplanan deliller, gelen belgeler ve tanık beyanlarından davacı M.’in 1980 yılından itibaren fiilen çalıştığı, 1989 yılından beri kendi işletmesinin olduğu, A.’nin ise 1993-1996 yıllan arası M.’e ait işyerinde sigortalı olarak çalıştığı ancak, bu tarihten sonra çalıştığına dair bir delil olmadığı anlaşılmaktadır. Dava konusu Merkez Bankasındaki hesabın 1986 yılından itibaren defalarca açılan ve kapatılan döviz hesaplarının faizlerinin de eklenmesi ile oluştuğu, Merkez Bankasının 8.7.2010 tarihli yazısında davalı A.’nin adına olan dava konusu hesapta bu davanın açıldığı tarih itibarıyla 628.682,10 Euro, diğer Tasfiye Halindeki İhlas Finans Kurumu A.Ş. cevabında ise, A. adına 1.8.2000 tarihinde açılan 505237 numaralı kar ve zarara katılma hesabında 81.806,70 Euro bulunduğunun bildirildiği görülmektedir. Gelen cevaplar ve hesapların durumları itibarıyla Merkez Bankasındaki hesapta bulunan miktar bakımından davacının talebi katkı payı ve katılma alacağı iken, İhlas Finans Kurumundaki hesaptaki miktarla ilgili talep ise katkı payı alacağı niteliğindedir.
Mahkemece, her iki tarafın da çalışarak gelir elde ettiği, A.’nin 1996 yılından itibaren bir çalışması olmadığı, aksinin de davalı tarafça ispatlanamadığı, davalı A. I.’ın Merkez Bankasında 1986 yılında açılan hesabında 1994 yılına kadar küçük miktarlarda birikiminin olduğu, asıl birikimin 1994 yılında yatırılan 300.000 Mark’tan kaynaklandığı, davanın açıldığı tarih itibariyle hesabında 628.682,10 Euro olduğu, davalının buradan faiz geliri elde ettiği, 01.01.2002 tarihi öncesi edinilen mallar ve diğer eş tarafından yapılan katkı yönünden tarafların sosyal ve ekonomik durumları, hayat tarzları, kişisel harcamaları ve tasarrufun gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan 743 sayılı TKM’nin 152.maddesi uyarınca davacı kocanın bakım yükümlülüğü de dikkate alınınca tasarruf edebileceği miktarın 1/2 olarak belirlenmesinin hakkaniyete uygun düşeceği kanaati ile 16.04.2012 havale tarihli bilirkişi raporu ve ek rapor dikkate alınarak davacının katkı payı alacağının davalı adına Merkez Bankasında kayıtlı hesaptaki paranın %50 sine karşılık olan 314.341,05 Euro olduğu kabul edilmiş, kısa kararda hatalı yazılan miktar sebebiyle gerekçeli kararda hatadan dönülemediği açıklanmış, davalı adına kayıtlı tasfiye halinde olan İhlas Finans kurumunda mevcut hesap bakımından ise, ilgili kurumun 2002 yılında tasfiye edildiği, dava tarihi itibarıyla davalı adına bir hesabın olmadığının bildirildiği gerekçesi ile redde karar verilmiştir.
Öncelikle dava 4.5.2006 tarihinde İzmir 11.Aile Mahkemesi’nin 2006/296 Esas numarasında açılmış, yetkisizlik kararı sonrası Bigadiç Asliye (Aile) Hukuk Mahkemesi’nin 2007/7 Esasına kaydedilmiş olup, Mahkeme kararında dava tarihinin 09.01.2007 olarak gösterilmesi hatalıdır.
01.01.2002 öncesi edinilen mallar yönünden 743 sayılı TKM’nin 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde katkı payı alacağına yönelik tüm davalar sözleşme olsun veya olmasın 743 sayılı TKM’nin (4721 sayılı TMK’nun) 5. maddesi yollamasıyla 818 sayılı BK.nun 125. (6098 sayılı TBK’nun 146 m.) maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Bu konuda Daire uygulaması istikrarlı şekilde devam etmiştir. 01.01.2002 sonrası dönem bakımından ise Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.04.2013 tarih ve 2013/8-375 Esas, 2013/520 Karar sayılı kararıyla edinilmiş mallara katılma rejimi (katılma alacağı) bakımından TMK.nun 5. maddesi yoluyla 6098 sayılı TBK.nun 146.maddesinde yer alan 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür. Dairece, her ne kadar daha önce TMK’nun 178. maddesinde yer alan bir yıllık zamanaşımı süresi uygulanmış ise de, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu karan sonrası 1 yıllık zamanaşımı uygulamasından dönülerek 01.01.2002 sonrası dönem için de 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması kabul edilmiştir.
743 sayılı TKM’nun yürürlükte olduğu zaman edinilen malların tasfiyesinden kaynaklanan katkı payı alacağı hakkında 818 sayılı BK’nun 125. maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımı süresinin bulunduğu tartışmasızdır. Ancak, 4721 sayılı TMK’nun yürürlüğe girmesinden sonra kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejiminden doğan katılma alacağı ve değer artış payı alacağı hakkında da Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin uygulanmasında bu süresinin oy çokluğuyla on yıl olduğu kabul edilmiştir. Ne var ki, mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak davalarının görev yeri Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’ne verilmekle, katılma ve değer artış payı alacağı bakımından zamanaşımı süresi bir yıl olarak uygulanmıştı. Daha sonra oyçokluğuyla bu uygulamaya devam edilmişti. Ancak; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nca, (17.04.2013 T. ve 2013/8-375 E, 2013/520 K sayılı) edinilmiş mallara katılma rejiminden kaynaklanan katılma ve değer artış payı alacakları için 4721 sayılı TMK’nun 178 maddesinin iş bu davalarda uygulama yerinin olmadığı, zamanaşımı süresinin BK 125 ve TBK 146 maddelerine göre on yıl olacağı kabul edilmiştir. Özel Dairede bu görüşü benimsemiştir.
Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller Mahkemece, takdir edilerek karar verildiğine, katkı payı alacağına ilişkin davalarda davanın niteliği itibarıyla kanıtlama tam olarak mümkün olmayıp katkının ispatında maddi ve somut katkının ortaya konması ve yaklaşık ispat gerektiğine, her iki tarafın da 01.01.2002 tarihi öncesi çalışarak gelir elde ettikleri, her ne kadar davalı A.’nin çalıştığı süre ve elde ettiği gelir davacı M.’e göre daha az ise de her iki tarafın kişisel harcamaları ve TKM’nin 152. maddesinde yazılı kocanın evin infak ve iaşesinden sorumluluğu dikkate alınarak tasarruf edebilecekleri miktarlar, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 50 ve 51. (818 sayılı Borçlar Kanunu m. 42, 43) maddeleri ile hakkaniyet ve fedakarlığın denkleştirilmesi ilkeleri gözetildiğinde davacı M.’in 01.01.2002 öncesi dönem için çalışarak katkıda bulunduğunun ve katkı payı oranının % 50 olarak kabul edilmesinde, Merkez Bankası’ndaki hesapta bulunan para bakımından ise ana para miktarı yönünden 01.01.2002 öncesi dönem için katkı payı, bu paranın 01.01.2002 sonrası faizi yönünden ise artık değerin yarısı oranında katılma alacağı hakkı bulunduğunun dikkate alınmasında bir isabetsizlik bulunmadığına, az yukarıda açıklandığı üzere Daire tarafından katkı payı ve katılma alacağı ile ilgili talepler yönünden Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı’nda açıklanan 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması kabul edildiğine, ülke parası ile ödeme yapılmasına ilişkin yasa hükümlerinin ödeme anına ilişkin olup, Mahkemece, hüküm kurulurken yabancı para ile hüküm kurulmasına engel bir yasa maddesi olmadığına göre davalı A. vekilinin bu hususlara yönelen tüm, davacı M. vekilinin aşağıdaki husus dışındaki diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Mahkeme kararının gerekçesinde de açıklandığı üzere kabule karar verilen Merkez Bankası’ndaki hesabında bulunan miktarın, ilk olarak 1986 yılında A. adına açılan ve teselsüllü şekilde kapatılıp yeniden açılan hesaplar ile bu hesaplardaki miktarlara faiz yürütülerek devam ettirilen hesaplardan geldiği, bu miktarın esas toplamını 21.09.1994 tarihinde yatan 300.000 Mark’ın oluşturduğu, dava konusu bu hesapta bulunan miktarın mal rejiminin sona erdiği tarih itibarıyla faizi ile birlikte 628.682,10 Euro olduğu anlaşıldığından bu miktar dikkate alınarak % 50 katkı payı oram ve artık değerin yansı oranında karılma alacağı olarak toplam 314.341,05 Euro alacağa hükmedilmesi gerekirken mal rejimi sona erdikten sonra hesaptan davalı tarafından çekilen para düşülerek hatalı şekilde toplam miktarın 521.531,56 Euro olarak dikkate alınması ve davacı M. aleyhine olacak şekilde 260.765,78 Euro alacağa hükmedilmesi doğru olmamıştır.
Bundan ayrı dava konusu Tasfiye Halindeki İhlas Finans Kurumunda davalı A. adına hesapta bulunan miktara gelince; ilgili kurumdan alınan yazı cevaplarında, davalı A. I. adına 01.08.2000 tarihinde 360 gün vadeli hesap açıldığı ve hesaba 160.000 Mark yataklığı, ancak hesabın vadesi henüz dolmadan kurumun faaliyet izni kaldırıldığından davalı hesabına kar tahakkuk etmediği, halen adı geçen davalı A. adına ilgili hesabın Euro kuruna çevrildiği ve takibin bu para birimi üzerinden yapıldığı, kurum tasfiye halinde olduğundan ve tasfiye de henüz sonuçlanmadığından diğer kar zarar hesabı sahipleri ile birlikte davalı adına alacak tahakkuk edip etmeyeceği, tahakkuk edecek alacağın miktarı tasfiye sonunda belli olacağından şu an itibarıyla davalı adına kesinleşmiş miktarı belli bir alacak olmadığı, bu sebeple kar ve zarara katılım hesabının 4.5.2006 ve bugün itibarıyla bakiyesinin verilemediği, hesapta 31.12.2001 tarihinde ve hali hazırda 160.000 Mark karşılığı 81.806,70 Euro kar ve zarara katılım bakiyesinin olduğu, halen tasfiyenin 4.sırasındaki kar ve zarara katılma hesabı sahiplerine küçük hesaptan büyük hesaba doğru defaten ödeme yapılması suretiyle ödemelere başlandığı, ödemelerin halen devam ettiği, bu ödemelerde henüz davalı A. I.’a ait 505237 nolu hesabın ödenmesi aşamasına gelinmediği, ayrıca davalı A. için özel olarak yapılmış bir ödeme planı veya ödeme de bulunmadığı bildirilmiştir. Yazı cevaplarında da belirtildiği gibi hesabın kar ve zarara katılma hesabı niteliğinde olması sebebiyle cari hesaplardan farklı olarak hesaptaki bakiyenin istendiği zaman hesap sahibi tarafından çekilebildiği bir hesap olmayıp, hesabın vadesinin dolması ve tasfiye aşamasında ise tasfiyenin sonuçlanmasının beklenmesi zorunludur. Mahkemece, bu hesapta davalı A. adına dava tarihi itibarıyla bir hesabın olmadığının bildirildiği gerekçesi ile redde karar verilmiştir.
Az yukarıda açıklanan bilgiler doğrultusunda davalı A. adına İhlas Finans Kurumu nezdinde taraflar arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu 01.08.2000 tarihinde açılan hesapta 160.000 Mark (kur değişikliği sonrası 81.806,70 Euro) olduğu hususunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Her iki tarafın elde ettiği gelirlerinden yaptıkları kişisel harcamaları, 743 sayılı TKM’nin 152. maddesinde yazılı kocanın evin infak ve iaşesinden sorumluluğu dikkate alınarak tasarruf edebilecekleri miktarlar, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 50 ve 51. (818 sayılı Borçlar Kanunu m. 42, 43) maddeleri ile hakkaniyet ve fedakarlığın denkleştirilmesi ilkeleri karşısında davacı M.’in katkı oranının % 50 olarak kabul edilmesi gerektiği de yukarıda açıklanmıştır. Taraflar arasında çözülmesi gereken ihtilaf İhlas Finans Kurumunda davalı A. adına hesapta bulunan paranın hesabın bulunduğu kurumun tasfiye halinde olması ve davalı A. lehine hangi tarihte ne miktar ödeme yapılacağının belli olmaması sebebiyle tasfiyede dikkate alınıp alınamayacağı, bu hususta hüküm kurulup kurulamayacağı noktasındadır.
TMK’nun 179. maddesi hükmüne göre, mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır, 743 sayılı TKM’nin yürürlükte olduğu 01.01.2002 tarihi öncesi eşler arasında aynı Kanunun 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı rejimi geçerlidir. Mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde yapılan katkı nedeniyle açılan dava, katkı payı alacağı davasıdır. Belirtilen bu dönemde gerçekleştirilen ödemeye ilişkin uyuşmazlığın, Borçlar Kanunu’nun genel hükümlerine göre çözüme kavuşturulması gerekir. Kural olarak resmi evlilik birliği içinde edinilen mallar, mal rejiminin sona erdiği anda mevcut olması durumunda tasfiyede dikkate alınmaları gerekir. Evlenme öncesi veya mal rejimi sona erdikten sonra taraflardan birinin edindiği malın tasfiyeye dahil edilmemesi gerekir. Talebe konu hesabın açılma tarihi ve 01.01.2002 öncesi hesabın bulunduğu kurumun tasfiyeye girmesi gözetildiğinde talebin katkı payı alacağı niteliğinde olduğu ve taraflar arasındaki uyuşmazlığın Borçlar Kanunu’nun genel hükümlerine göre çözülmesi gerektiği açıktır.
6098 sayılı TBK’nun 185. maddesine (818 sayılı BK’nun 164.m) göre kanuni temlik, temlik edenin bir irade beyanına gerek olmadan muayyen bir vakıanın gerçekleşmesi ve bir kanun hükmü ile alacağın bir kimsenin mamelekinden çıkarak diğer bir kimsenin mamelekine geçmesidir. Temlik edenin bir irade beyanına lüzum olmadan; mahkeme kararı ile bir alacağın, bir kimsenin mamelekinden başka bir şahsın mamelekine geçmesine ise “kazai temlik” denir. Alacağın temliki, kazandırıcı bir tasarruf işlemi olması nedeniyle; Temlik edenin malvarlığının aktifinde, mevcut haklarda başkası lehine bir azalmayı, bir değişmeyi veya kayıtlamayı gerektiren hukuki bir işlemdir. Bir kimsenin ileride kazanacağı alacakların temliki de mümkündür. Burada ileride gerçekleşecek olmakla birlikte, temlik anında hukuki bir temeli olan alacak mevcuttur. Bu şekildeki temlikte alacaklı sahip olduğu alacağı veya beklenen bir hakkı ya da bir hukuki durumu temlik etmiş olduğundan artık başka bir işlem yapmakla yükümlü değildir. Diğer anlatımla alacağın talep edilebilir hale gelmesi, geciktirici şartın gerçekleşmesi veya çekişmenin çözümlenmesi, alacağın temliki sonuçlarım meydana getirecektir.
“Alacağın devri kanun veya mahkeme kararı gereğince gerçekleşmişse, bu devir özel bir şekle ve önceki alacaklının rızasını açıklamasına gerek olmaksızın, üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir” (6098 sayılı TBK. m. 185). hükmü gereğince; hiçbir şekil şartına gerek olmadan gerçekleşir. Davalı A. adına “Tasfiye Halindeki İhlas Finans Kurumu’ndaki hesapta bulunan para aslında bilinen, her an ödenebilir, ancak ödenecek miktarı belli olmayan bir durumda bulunan ve muaccel olan bir para olup, borçlu eşin kendisinden kaynaklanan bir engel ya da nedenle değil, söz konusu Kurum’un (Bankanın) tasfiye halinde olması durumundan kaynaklanan bu özel durum (engel) nedeniyle tam olarak ne zaman ödeneceği belli olmayan (belirsiz olan) ancak ödenebilir muaccel para alacağıdır. Öyle ise böyle bir alacağın TBK’nun 185. maddesi uyarınca “… Mahkeme kararıyla (yargısal devirle) temlike” konu olabilmelidir. Henüz muaccel (ödenebilir durumda) olmadıklarından ödenmeyen emekli ikramiyesi kıdem tazminatı, OYAK tarafından yapılan ödemeler ve benzerleri için aynı şeyi söylemek olanaksızdır.
Toplanan deliller ve alınan yazı cevaplarından davalı A. adına kar ve zarara katılma hesabındaki miktarın 81.806,70 Euro olduğu bildirildiğine, kurumun tasfiyesi sebebiyle ödemelerin yapılmasının bir sıraya bağlandığı, ödeme tarihi ve miktarının henüz belli olmadığı, tasfiyenin sonuçlanmasının beklenmesi gerektiğine, tahakkuk edecek alacağın miktarı tasfiye sonunda belli olacağından şu an itibarıyla davalı adına kesinleşmiş miktarı belli olmamakla beraber ortada hukuki temeli olan ve hesapta olduğu anlaşılan bir alacak bulunduğuna, ödenecek miktar açısından davalı A. yararına hesaptaki miktardan ne kadar ödeme yapılacağının tasfiye sonunda anlaşılacağına göre 818 sayılı Borçlar Kanununun 164.maddesi (6098 sayılı TBK’nun 185.m) karşısında davalı yararına ilgili hesap sebebiyle yapılacak ödeme miktarı üzerinde davacının % 50 oranda katkı payı alacağı bulunduğunun TEMLİKİNE karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir. TEMLİKE ilişkin kurulacak bu hüküm alacağın Mahkeme kararı ile temliki olarak değerlendirilebilir. Mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacakların 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu ve tasfiye sonunda ödemenin yapılacağı tarihte henüz belli olmadığından bu şekildeki temlike ilişkin hüküm kurulabileceğinin kabulü hak arama özgürlüğü ve hukuki yarar bakımından da yerindedir. (Anayasanın 36.m., AİHS’nin 6.m) Her eda davasının temelinde külli bir tespit ve temlik unsurunu içerdiği, eda hükmünde düzenlenen her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu tesbit ve temlikin kabulünün mevcudiyeti de tereddütsüzdür.
Katılma alacağı davalarına konu bu tür alacaklar söz konusu olduğunda ancak, TBK’nun 185. maddesi kapsamı gözetilerek üçüncü şahıs (somut olayda Tasfiye Halindeki İhlas Finans Kurumu) nezdindeki hesapta bulunan davalı-borçluya ait ve ödenecek miktardaki paradan, davacı-alacaklının alacağı (hak ettiği oran kadar) oranında mahkeme kararıyla davacı-alacaklıya temliki (devri) ile sorun çözülebilir.
Tüm bu açıklamalar karşısında Mahkemece davalı A. adına tasfiye halindeki İhlas Finans Kurumunda bulunan ve tasfiye sonunda davalı A.’ye ödenecek miktar üzerinde davacı M.’in %50 oranında katkı payı alacağı olduğunun tespitine ve davacı alacaklı M.’e temlikine ve ödenmesine karar verilmesi gerekirken gelen yazı cevaplan hatalı şekilde değerlendirilerek yazılı şekilde redde karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Davacı M. vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve yasaya aykırı bulunan hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4 (HMK. m 297/ç) ve HUMK’nun 440/1 maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 8.094,75 TL peşin harcın istek halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine, 18.03.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.